Efnan Atmaca – Sinatra zati ölümsüz müziği “My Way”de kendini özetlemiş ve “Dolu bir hayat yaşadım, her bir yolu teker teker dolaştım ve bundan çok daha fazlasını kendi tekniğimle yaptım” demişti. Onun bayanlara, içkiye, siyasete ve mafyaya düşkünlüğünü biliyorduk. Bir de Mahoney’ye kulak verelim. Mahoney, “Sinatra’yla birlikteyken hiç sıkılmadınız” diye başlıyor kelama… “İster bir akşam yemeği, ister süitinde bir parti olsun… Her gece aksiyon vardı. Ve şafak sökene kadar sürerdi. Ona ayak uydurmak için formda olmalıydınız. Demirden bir adamdı. İdmanı içki, bayan ve sigaraydı” diye devam ediyor. Tekrar bu aksiyon dolu günlere verdiği bir örnekte Sinatra’nın aktris Ava Gardner’dan boşandıktan sonra biraz “teselli bulmak” için odasına bir küme bayan çağırdığını anlatıyor. Mahoney’nin Sinatra’nın ‘sıkıcı’ olmadığını söylediği bu anılarda bayanların ‘eğlence’ kaynağı olarak betimlenmesi son derece bahtsız.
Mafya bağlantısı
Mahoney kitapta Sinatra’nın, ikinci eşi olan oyuncu Ava Gardner ile flört ettiğini öğrendikten sonra üretimci Howard Hughes’a saldırdığını ve onu vefatla tehdit ettiğini anlatıyor. Ve müzikçinin öfke denetimiyle ilgili meseleleri olduğuna dair örnekler veriyor. Hatta durumu yumuşatmak için Sinatra’nın mafyayla alakasının abartıldığını da söylüyor. Fakat Douglas Thompson ve Mike Rothmiller’ın yazdığı “Frank Sinatra ve Mafya Cinayetleri” isimli biyografi kitabında, müzikçinin ünlü mafya babası Bugsy Siegel de dahil olmak üzere yeraltı dünyasından birçok bireyle yakın teması olduğu öne sürülmüştü. Kitaba nazaran, mafya, Sinatra’nın mesleğini başlatmak ve imajını yaratmak için 50 bin dolar harcamıştı. Hatta Sinatra, 1953 üretimi “İnsanlar Yaşadıkça” sinemasındaki rolünü, bir mafya babasının üretimciyi tehdit etmesiyle alabilmişti. Müzikçi politik olarak da daima etkindi. Fakat hükümran kültürün hor gördüğü siyahlar ve göçmenlere yakınlık duyduğunu hiçbir vakit gizlemedi, ki kendisi de bir göçmen çocuğuydu.
Mezara gidenler!
Çetrefilli bir yoldu Frank Sinatra’nınki. 1998’de biten 83 yıllık ömrü sinema tadında geçti. Aslında anlatılanlar değil; bilinmeyenler, onunla mezara gidenler değerli. Zira 20 yaşındayken müzik söylemeye başlayan Sinatra, Amerikan cümbüş, siyaset ve mafya üçgeninin kara kutusu üzereydi. Tüm bu karanlık noktalar onun insanın ruhunu okşayan sesinin, bugün bile daha güzellerine rastlamadığımız kült müziklerinin bedelini düşürür mü? Elbette düşürmez fakat sanatında güzel diye birini övmekle özel hayatı makus diye reddetmek ortasında ince bir çizgi olduğunu gösterir. Ve bu çizginin yanlışsız tarafında nasıl durulacağını öğretir.